15 Ocak 2014 Çarşamba

ÇALAN KAPILAR BİZİ YANILTMASIN


Kapı çalar… Sabahın erken saatlerinde. Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden "Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım" diye geçirirsiniz.

Kapı çalar… Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kağıda imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. "Artık canım sıkılmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız.

Kapı çalar… Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "Yaşamak ne güzel" dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.

Kapı çalar… Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu, elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz. "Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre." Bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı.

Kapı çalar… Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. "Oğlum benim" diye hasretle kucaklarken göz yaşlarınızı zaptedemezsiniz. Mutluluğunuz oğlunuzun izni kadar uzar…
Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden.
 Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar…

Ve kapı çalmaz… O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. "Niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "Doğduğundan beri zile basmaktayım" der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an.

 Ama o andan sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasız

Diyorum ki,


Diyorum ki, bir gün sevdamı yüreğime 

yüklesem, alıp gölgemi yanıma dağ deniz 

çekip gitsem insanın olmadığı uzak 

kıyılara. Ormanlar dolaşsam, dağlar,

 denizler … Ağaçlar diksem bulutsuz 

adalara, çiçekler sulasam keyfimce,

 yıldızlar arkadaşım, kuşlar yoldaşım 

olsa… Şiirler toplasam gün boyu mavi 

göğün altında…
Bir sevda rüzgarı esse uzaklardan, bir ılık 
meltem, alıp götürse hayallerimi 
bilmediğim, tanımadığım uzak yerlere…
…./
Gözlerimi kapatıp dalıyorum mavi

düşlere, Bir demet süsen kokusu yağıyor 
üzerime , bir demet sümbül 
kokusu.Yağmurdan sonraki mis gibi 
kokan toprağın kokusu…
Çocukluğum, ilk gençliğim düşüyor 
aklıma; sanki bir dağbaşındaymışım, bir 
göl kıyısında suya daldırmışım ayaklarımı
 rüzgarla konuşuyorum. Suların nazlı nazlı 
akışını duyuyorum, serin serin esişini 
rüzgarların, bir kelebeğin kanat vuruşunu 
duyuyorum, bir ceylanın ürkekliğini, bir
 kumrunun yakarışını…
Mavinin masumluğunu, kırmızının 
sıcaklığını, yeşilin cıvıltılarını 
hissediyorum. 
Sesimi alıp götürüyor sular uzak denizlere 
… Mavi ve dalgalı bir denizlerde küçük bir
 tekne oluyor kalbim; ki, rengi düş mavisi
. Duygusal bir limana sığınma çabalaması
 içinde.
Mavi yolculuklarını düşlediğim uzaklar, 
cennetin sonsuz güzelliğini andırıyor. 
Günahsız bir yaşamın yeri olan cenneti.
 Dans eden güvercinler, bembeyaz 
kanatlarındaki her bir tüyü kalbimin içine 
topluyorum. Bembeyaz papatya 
tarlalarından papatyalar savuruyorum
 gökyüzüne. Beyaz güvercinlerin
 pencereme bıraktığı sevgileri yolluyorum 
gökyüzüne… Sonra mavi düşleri 
koynuma 
alıp uyuyorum.
Bir yağmur sonrası güneşin sıcaklığıyla 
beraber gökkuşağının renkleri doluyor 
içime. Kalbim ve ruhum huzura ulaşıyor.
 Mutluluğa kavuşuyor bedenim. Hiç 
bitmesin istiyorum bu huzur dolu 
dakikaların, sonu gelmesin istiyorum.
Uyanınca mavi düşlerden gerçeklerin 
katılığına takılıyor gözlerim, bakıyorum
 bahar uzakta daha, leylakların açmasına 
çok var, sancılı her mevsim sonrasında 
yeşerecek dalları vardır ağaçların. Bu 
bahar hangi dalım kurumuş, hangisi yeşil
 anlayacağım. Hiç yeşermezsem bilki 
kurumuşum artık gölgemde olmayacak…
Yine de uzaklar hep bir sevda ritmi 
taşıyor 
yüreğime, bir aşk masalı, bir rüya iklimi 
taşıyor. Bir leylak mevsimi, bir huzur
 kokusu, bir gönül iklimi taşıyor…
Göklerin yanağından süzülen bir damla 
gözyaşıyım ben, gözleri buğulu bir sevda
 yolcusu, oysa hiç bir liman almıyor beni,
 hiç bir gemi tanımıyor, hiç bir insan 
anlamıyor.
Uzaklar, içimde tanımadığım iklimlere
 akıp giden derin bir ırmaktır artık. Her 
akşam hüznünü kuşanır gözlerim, sığınır
 uzaklara… Ben ki, hep uzak yolculuklara
 yüklerim sevda düşlerimi, hep yarınlara 
ertelerim. Yarınların ne getireceğini 
bilmeden…
Yokum artık yokumsayın, boşuna 
aramayın beni, dalgalı bir denizde kırık 
bir tekneyim şimdi. Bir sevdam kaldı 
ardımdan, bir de ayak izlerim 
sokaklarda… Ben, ben ki, varılmayan
 uzak mavi yolculukların yolcusu

Bilirsiniz bu özlemi

Bilirsiniz bu özlemi, sevdiğini özlemekten daha çok
can yakar seni seviyorum demeyi özlemek…

Aklınıza geldikçe bu sözcükler, dilinizin ucuna takılır

 ve sonu huzursuz bir sessizliktir…


Bu sessizlikler eksik bir sevgiyle birikir içinizde. 

Tüketilmiş bir sevda vardır ellerinizde. 
Birisi veya birileri tüketmiştir sevdanızı. 
Ve siz hep aynı soruları soruyorsunuzdur kendinize 
sevdalar tükenir mi? aşk eksilir mi?

Bilmezsiniz eksilen aşk değildir, 

sizsinizdir gidenin ardından. 
Sevdiğinizi söyleyemedikçe eksilirsiniz. 
Sevdiğinizin yokluğuna, seni seviyorum diyememenin

acısına uyanırsınız her gün…

Giden gitmiştir ama hesabı verilmemiştir sevdanın. 
Birileri sevdanızı tüketmiştir, sevdanızda sizi… 
Sanki sevdiğinize bir kez daha seni seviyorum

diyebilseniz geri dönecektir,
bak sevdan ellerimde, onu hiç bırakmadım
diyecektir sevdiğiniz… 

yalnızlığınızın avuntusudur bu… 
Ama bir kez daha seni seviyorum diyemezsinizSevdanız artık     sessizliğinizdir.       yenisi eklenir; sevda, eksiltir mi insanları? 
Öyle çok acımıştır ki içiniz,

sessizliğiniz üzerinize öyle sinmiştir ki 

Çünkü siz artık siz değilsinizdir.

İçinde seni seviyorum lar biriktirmiş, 

bedenindeki dokunuşları göz yaşlarıyla yıkamaya

çalışmış, yaraları kanamasın diye birilerine
sarılamayan birisinizdir artık…

Basit iki sözcüktür seni seviyorum 
Ama bu sözcükleri söyleyemedikçe kendinizden

uzaklaşmışınızdır… 

Sözcükler anlamını yitirdiğinde, 
yaşamında anlamını yitirdiğini sonradan farkedersiniz

 ve sevdiğinizin 

giderken hayatınıza anlam katan tüm sözcükleri de

götürdüğünü 

seni seviyorum demeyi özlemeye

 başladığınızda anlarsınız….

14 Ocak 2014 Salı

Sevdim işte ötesi yok…

ŞİMDİ SANA İÇİMDE ÇOĞALTTIĞIM SEVGİMLE HAYKIRIYORUM…
 HİÇ KİMSE SEVDAMA SENİN KADAR YAKIŞMADI
VE SEVDAM HİÇ KİMSEYİ SENİN KADAR YAŞATMADI
SEVDİM İŞTE SENİ
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni
gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka
yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu
kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden
ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.
Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya… Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın
bir
ateş gibi. Ve maviydin… En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.
Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da… Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En
kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana.
İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi
ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle…
Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi.
Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok
edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.



Sevdim ve hayrandım da… Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni
ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu
zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.
Seni severken yorulmadım. çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün
yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok…

HANİ

HANİ
 
HANİ KELEBEKLERİN ÖMRÜ BİR GÜNDÜR YA.. İŞTE
KEŞKE BENDE Bİ KELEBEK OLSAYDIM
 İLK VE SON GÜNÜMÜ SENLE GEÇİRİP
TOPRAK OLSAYDIM
 SONRA EN AZINDAN SENSİZLİĞİN ACISINI 
SENİNLE YAŞAMAK ZORUNDA KALMAZDIM
 GERÇİ BEN ÖLSEM SANA DA PEK KOYMAZDI
  KOYSA BUNU HAYATTAYKEN  YAPMAZDIN !
 
SENİ SENSİZLİĞE GÖMDÜM
ÜZERİNE HATIRALARINI EKTİM
ARTIK BEN SENİ HATIRLAMAYACAĞIM VE BU SANA SON YAZIM
HİÇ Bİ CÜMLEMİN İÇİNDE SEN OLMAYACAKSIN
CÜMLELERİM SENİ HAYKIRMAYACAK
ADINI AĞZIMDAN DUYAMAYACAKSIN
SEVMEYECEK SENİ KALBİM 
İSTEDİĞİNİ YAPIYORUM VE BEN GİDİYORUM
SENDEN ARTA KALAN GÖZ YAŞLARIM OLSA DA
BENDEN SANA SADECE GÜLÜŞÜM KALSIN
BAKTIKÇA BENİ HATIRLARSIN
 
HÜSEYİN MERAL

İNSAN SEVDİĞİ KADAR SEVİLİR

İnsanı anlayabilmek mümkün değil. İnsanın gizemini kavramak olası değil. Evrensel bir olgu insanın karmaşıklığı, Fakat insanın o karmaşıklığı yanında, İşte kendinde var olan birçok açıklığı; İnsan zayıf gibi ama çok güçlü,iradeli. İnsan fedakar,cefakar,akıllı ve sabırlı. Çok güzelse,nadiren sadıktır insan. Çok sadıksa,nadiren güzeldir insan. Kaprisliyse,nadiren mütevazidir insan. Çok zekiyse,nadiren uyumludur insan. Çok uyumluysa,nadiren zekidir insan. Mütevaziyse,nadiren kaprislidir insan. Azimli çalışkansa,nadiren başarısızdır insan. Başarısızsa,nadiren azimli çalışkandır insan. Ancak,gülebildiği kadar mutludur insan, Ancak,sevebildiği sevdiği kadar sevilir insan. Ancak,değer verdiği kadar değerlilidir insan, Ancak,güvendiği kadar güvenlidir insan. Ancak,Unuttuğu kadar unutulandır insan. Ancak ve ancak;öğrendiği kadar bilgilidir insan. Hey İnsanoğlu!sevdiğin kadar sevilirsin. Hey İnsanoğlu!ağladığın kadar gülersin. Hey İnsanoğlu!çektirdiğin kadar çekersin. Hey İnsanoğlu!insanlara verdiğin kadar alır, Hey İnsanoğlu!ihanet ettiğin kadar ihanet görür, Hey İnsanoğlu!öğrendiğin kadar bilebilir Hey İnsanoğlu!bilebildiğin kadar öğretebilirsin ancak!

GİTME…

GİTME… Ölüm sensizliğimdir bilesin, ne zaman,ne zaman sesin soluğun kesilir, telefonun ucunda, duyamazsam sanki nefesini, bilirim ama yine de, tüm bıçak sırtı saniyelerde,her şeye rağmen benimlesindir, tüm düşüncelerinle… Benden koptuğun an, beni benden aldığın andır bilesin, tut ki; kıyısız bir okyanusun en ulaşılmaz ufuk çizgisinde, fersah fersah uzak da olsan benden, yine de dibe vurmuyor, Direniyorsam!sahiline yüzmekten korkmuyor, yılmıyorsam… Bu umudum, hala yorgun kulaçlarıma güç vermekteyse eğer, bu sevginin mucizesindendir… Sakın çekip gitme ömrümün bu son yapraklarından… Yokluğun ölümümdür bilesin, arkanda koskoca bir enkaz bırakırsın, o görkemli ve ışık ışığa, sevda akseden kentten arkada kalan, yıkık dökük virane bir şehir kalır burada bilesin canım, yokluğunda, hayat durur yüreğimin sen dolu sokaklarında, tüm lambalar söner umuda dair mısralarda, bilesin bilesinbilesin canım…

EMİ  GÜLÜM

sen bana bakma emi gülüm
benim arasıra apdallığım tutar
olduk olmadık yerde ararım
kim diye sorduklarında
bilirim mahcup olursun
ama istersen telefonu aç
bana ağzına geleni söyle
ama sen bana bakma emi gülüm
kimbilir belki hiç sevilmeyişimdendir
kimbilir belki herkezden çok ilgi göstermendendir
kimbilir belki sana daha yakın olmamdandır
ha biliyormusun ben senin yanında mutluydum
taki bu gidişine kadar
taki bu sessiz veda edişine kadar
ama sen bana bakma emi gülüm
benim hayallerim vardı hep
kuşlar kadar özgür
yıldızlr kadar parlak
ama nedense hiç olmadı
hep olmadık yerde durmuşum
yada olmıyacak sevdalara dalmışım
gözümdeki yaşı silmekten
gönlümdeki yarayı
bir türlü silemedim
ama sen bana bakma emi gülüm
olurya eğer bir gün düşersem yere
sakın elini uzatıp kaldırma emi
olurda birde ellerim ellerinin sıcaklığına alışırsa
yüreğim gibi parçalayıp bırakma emi
Hüseyin Meral